Muhalefetin Brüksel turu ve Altılı Masa’nın dış politika vizyonu

Geçtiğimiz hafta muhalefet partilerinin dış politika temsilcileri ile birlikte Brüksel’deydik. Türkiye’de iktidar partisi anketlerde güç kaybederken uluslararası camiada da iktidar alternatiflerine karşı önemli bir merak var. Erdoğan’ı ve politikalarını iyi tanıyanlar, alternatif olma iddiasındaki muhalefetin vizyonu konusunda yeterince bilgi sahibi değiller. Basından, düşünce kuruluşlarına, meclislere sunulan politika raporlarını yazanlardan diplomatlara herkesin Türkiye muhalefetine ilgisi var. Bu ilginin bir sonucu olarak Friedrich Ebert Vakfı da Türkiye’de beş siyasal parti temsilcisinin ve benim de içinde olduğum üç analist/akademisyenin yer aldığı bir heyeti Brüksel’e davet etti.

AB Komisyonu Türkiye Masası yetkilileri, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, AP vekilleri, eski SPD ve Avrupa Parlamentosu Başkanı, şu anki Friedrich Ebert Stiftung (FES) Başkanı Martin Schulz ve düşünce kuruluşu çalışanları ile bir dizi görüşmeler gerçekleştirdik. İktidar medyasının “sır görüşme” diye nitelediği görüşmelerin detaylarını aktaralım.

Heyette Altılı Masa’dan dört parti ve üçüncü ittifaka mensup HDP temsilcisi vardı. Haliyle, iktidar medyasının yansıttığının aksine görüşmeler farklı muhalefet perspektiflerinin seslendirilmesi üzerine kurgulanmış durumdaydı. Yani Meclis’te bu partiler nasıl bir aradaysa, görüşmelerde de kendi vizyonları ile masadaydılar.

HDP kendi dış politika vizyonunu sunarken, Altılı Masa’dan da uzun süredir beklenen “masanın dış politikadaki vizyonu ne olacak?” sorusunun cevabına dair ipuçlarını da bu görüşmeler sırasında almış olduk. Öncelikle masa 2 Ekim’deki toplantısı sonrasında açıklandığı üzere temel politika alanlarında bir hükümet programı çıkarmak için çalışma grupları kurdu. Heyetteki dört parti temsilcisinin de içinde bulunduğu dış politika çalışma grubu raporunda detaylardan ziyade dış politikadaki temel prensipler yer alacak. Zaten seçim öncesi koalisyon protokollerinden olması gereken de detaylardan ziyade temel prensipler üzerinde uzlaşı. Zira pek çok yazıda tartıştığım üzere ortak protokollerde detaylar arttıkça farklı partilerin uzlaşı alanları da azalıyor.

Görüşmeler boyunca Altılı Masa’daki dört temsilci, masanın 12 Şubat’taki ilk toplantısında sunulan “Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmek” perspektifinin altını çizdi.

Peki, Altılı Masa iktidara gelirse nasıl bir dış politika ekseni benimseyecek? Görüşmelerden benim dikkatimi çeken bazı unsurlar:

  1. Laik dış politika,
  2. Uluslararası hukuka saygılı, diyaloğa ve diplomasiye öncelik veren dış politika,
  3. Stratejik bir değer olarak yumuşak güç unsurunu yeniden devreye sokan bir dış politika,
  4. AB-Türkiye ilişkilerini güçlendirecek kurumsal adımların atılacağı bir dış politika,
  5. “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini yeniden ön plana alan bir dış politika.

Avrupa tarafında temelde ortaklaşılan nokta AB-Türkiye ilişkilerinde “güven eksikliği” oldu. Altılı Masa temsilcileri ise iktidara geldikleri taktirde kurumların yeniden inşası ile birlikte güvenilir ve öngörülebilir bir Türk dış politikasının güdüleceğinin ancak dış politikada Türkiye’nin milli menfaatlerinden ve kırmızı çizgilerinden geri adım atılmayacağının altını çizmiş oldu. AB ile sadece ticari ilişkiler çerçevesinde değil, AB değerleri ve normları ölçütünde de işbirliği yapılması gerektiğini, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları karnesinin de karşılıklı güvenilir ilişkiler açısından önemi ifade edildi.

Liderlerin söylemleri ve Türkiye’nin sığınmacı meselesi göz önünde bulundurulursa Türkiye’de iktidar değişikliği olursa temel olarak değişecek konulardan biri de göç politikası olacak. Haliyle Avrupalılar’ın en çok merak ettiği konu bu. Görüşmelerde göçmen ve sığınmacılar meselesinde AB politikaları eleştirildi ve göç yükünün muhatap ülkeler arasında eşit dağıtılması gerektiği ifade edildi.

Masanın hayati espri konusu ise seçimden sonra insan hakları ve hukuk devletinin tesisi vaat edildiği için AB raportörlerinin işinin azalacağı idi. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülüp dönülmeyeceği de gelen sorulardan oldu. Özellikle düşünce kuruluşlarında ise Türkiye’de seçim güvenliği meselesi oldukça merak edilen konulardan biriydi.

Altılı Masa’da yer alan ve yıllarını diplomasiye vermiş dört yetkin dış politika temsilcisi oldukça uyumlu ve tamamlayıcı bir izlenim verdi. Bu Altılı Masa için de bir şans. CHP’den Ünal Çeviköz, İYİ Parti’den Ahmet Erozan, DEVA Partisi’nden Abdurrahman Bilgiç ve Gelecek Partisi’nden Ümit Yardım’ın arasında bir hiyerarşi de yoktu, aksine iyi bir diplomasi ve tartışma zemininde uyum söz konusuydu. Avrupalılar’ın “bu kadar farklı parti seçimi kazansa da nasıl uzlaşacak ve bir arada kalabilecek?” sorusuna da cevap olmuş oldu.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.